Her gün sema, her gün dua…

Kalabalık ve bir o kadar da gürültülü caddeyi adımlarken rotayı az biraz Uludağ’a doğru çevirip de ara sokaklara dalınca bir selam almak düştü bize. Meğer huzur ikliminden gelen selam, kalbin etrafında sağdan sola dönerek kemalata doğru yolculuğa çıkan semazenlerdenmiş. Şehir merkezine alabildiğine yakın, modern zamanların sıkıntılarına bir o kadar uzak, Karabaşi Veli Tekkesi’ndenmiş.

Karabaşi Veli Tekkesi’nin güzelliğini fotoğraflamaya henüz başlamışken elinde bir bardak çayla çıkageldi biri. “Hoş geldin. Önce çayını iç, sonra fotoğrafını çekersin.” deyiverdi. ‘Eyvallah’ deyip çayı yudumlarken tanıştık Hüseyin amcayla. ‘Göreviniz nedir burada?’ sorusuna “Ben komşuyum.” cevabını verdi. Tekkeye her gün gelir, dostlarla muhabbet ederlermiş. Bir de gelen misafirlere hizmet. Zaten çay da ücretsizmiş. Para geçmezmiş tekkede. O sırada 14-15 yaşlarında üç çocuk girdi bahçenin üst kapısından. Recep, Ertuğrul ve İsmail. Bildik tanışma faslından sonra tekkeyi anlatıyor çocuklar. “Hemen her akşam sema izlemeye geliriz.” diyor Recep. Semazenler her günün akşamında sema dönermiş burada meğer. İlahiler okunur, dualar edilirmiş. Sokak sakini, mahalleli, Bursalı derken turistler bile izlermiş semayı. Hem de beş kuruş para ödemeden. Alış veriş merkezlerinde, kafelerde hatta düğünlerde sema dönülmesine, maneviyatın ticarete kurban edilmesine şahit olmuş biri için parasız bir gösteri şaşkınlık verici elbette. Akşamki sema için anlaşıyoruz çocuklarla. Saat 21.00’de buluşmak üzere ayrılıyoruz.

Sema vakti yaklaştığında yeniden Karabaşi Veli Tekkesi’ndeyiz. Bahçe oldukça kalabalık. Çocuk, yaşlı, kadın, erkek… İçeride de bir o kadar kalabalık var. Alt katta erkekler, üst katta kadınlar… Bizim sabahki çocuklar da orada tabii. Uygun bir yer bulup oturduktan sonra semazenler, mutrıbanlar yavaş yavaş giriyor tekkenin iç bölümlerine açılan kapıdan. Üstlerinde kabri anlatan siyah hırkaları, başlarında mezar taşını hatırlatan sikkeleriyle mihrabın önündeki şeyhin solunda yan yana diziliyorlar. Sikkeye konan şeyh öpücüğünün ardından saflığı ve kefeni ifade eden beyaz tennureleriyle başlıyorlar dönmeye. Omuzlarda birleşen eller, zarafetin tüm halleriyle ayrılıyor gövdeden. Kalbin etrafındaki dönüşlerde Allah’tan geleni kendisine mal etmeden halka ulaştırma adına sağ el yukarıya, sol el aşağıya bakıyor. Her bir dönüşte ‘Allah’ diyor semazen. Onlar dönerken ilahiler okuyor, ney üflüyor mutrıbanlar. Yaklaşık 45 dakika sürüyor semazenlerin dönüşü. Pür dikkat izleyenler, dua edenler; hatta gözyaşı dökenler…

14, 15 yaşlarında üç çocuk giriyor bahçenin üst kapısından. Recep, Ertuğrul ve İsmail. “Hemen her akşam sema izlemeye geliriz.” diyorlar. İlahi dinleyip dua ederlermiş her akşam.

Sema parayla dönülmez!

Semanın tadına vardıktan sonra Bursa Mevlana Kültürünü Tanıtma ve Yaşatma Derneği Başkanı Cafer Altay, demli çaylarımızı yudumlarken Karabaşi Veli Tekkesi’nin hikâyesini anlatmaya başlıyor. Tekke, 1550 yılında Karabaşi Veli Yakup Çelebi tarafından yaptırılmış. İlk zamanlar Kadiri ve Rufai dergâhıymış aslında. Cumhuriyet’in ilanından sonra tekke ve zaviyelerin kapatılmasının ardından bina, zaman zaman spor lokali olmuş, zaman zaman da depo olarak kullanılmış. Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bağlı olan bina, uzun yıllar bakımsız ve metruk halde kalmış. Bursa Osmangazi İlçe Belediyesi, 2004 yılında buraya el atmış. Yaklaşık bir buçuk yıl içinde bina harap halden kurtarılmış, restore edilmiş. Cafer Altay başkanlığındaki dernek de bu binanın kullanım hakkını belediyeden almış. Karabaşi Veli Tekkesi Kültür Merkezi adıyla faaliyetlerine başlamışlar. Paradan arındırılmış faaliyetler bunlar. Semayı popüler kültür haline sokma yarışı yapanlara inat, bu tekkede her şey ücretsiz ve herkes gönüllü. Sema gösterisi, semazenlik eğitimi; hatta ney ve hat kursu dua karşılığı burada.

İbrahimpaşa Mahallesi’ndeki Karabaşi Veli Tekkesi’nde yılın her günü sema dönüyor semazenler. Kapıları herkese açık. Önce güler yüz, ardından çay ve sonrasında her bir yanı manevi atmosferle kaplayan sema. Dernek başkanı Cafer Altay, her gün halkın önünde dönülen sema için “Bu, Türkiye’de, hatta dünyada tek.” diyor. İşin sırrının gönülde ve gönüllülükte saklı olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürüyor Cafer Altay: “Buradaki kadroların tamamı gönüllü arkadaşlardan oluşuyor. Başkanından en küçük semazenine kadar gönüllü.”

Tekkenin 37 semazeni, yaklaşık 40 mutrıbanı var. Semazenlerin en küçüğü 9 yaşında. Hepsi de bu tekkede yetişmiş. Mevzu semazenlik eğitimine gelince başkan Altay’ın ağzından dökülen şu sözler, Mevleviliğin, semanın, semazenliğin kazanç değil maneviyat kapısı olduğunu hatırlatıyor: “Semazen olmak için bize gelen kişi, askerliğini yapmış biriyse herhangi bir mesleği olmalı. Yoksa, önce bir mesleğe sahip olmasını istiyoruz. Çünkü yarın öbür gün para sıkıntısı durumunda semayı maddi gelir kapısına dönüştürmesinden korkuyoruz. Gönlü kayabilir.”

Böylesi bir anlayış, dolmuş şoföründen öğretmene, tezgahtardan kuyumcuya kadar bir çok meslek grubundan semazeni izlemeyi mümkün kılıyor haliyle. Altay, yetiştirdikleri semazenlerin sanatsal değil, gönül aşkıyla, Allah aşkıyla dönmesini arzuladıklarını ifade ediyor. “Bu işlerin para pul olmadan da yapılabileceğini göstermek istedik.” diyor.

26.04.2009

ZAMAN GAZETESİ

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s