
Çok dilli müzik serüveniniz nasıl başladı?
Bizim evlerimizde çocukken kasideler dinlenirdi. Bunun yanında her türlü müzik de dinlenirdi. Türkçe, Kürtçe, Arapça… Çocukluk dönemimde çok hoşuma giderdi türküleri hem dinlemek hem söylemek. Adana’da konservatuara başlayınca daha ciddi düşünmeye başladım. Ama o dönemde sahneye çıkma konusunda uzun bir süre tereddüt ettim. Prensiplerim vardı. Türkülerin barlarda harcanmaması, bir genç kızın alkollü mekânlarda sahneye çıkmaması gibi. Fakat geleneksellikle modernizm arasında iyi bir çizgi yakalamak gerekiyordu. Müzikal yolculuğum da böyle oldu. Hem eski hem yeni. Ayağını geçmişten koparmadan yeni bestelerin de olduğu çalışmalar. Kafamdaki soru işaretlerini cevaplayınca sahneye çıkmaya karar verdim. Sahneye çıkmanın konsere çıkmakla farkının olmadığını, insanların kendisini taşımayı bildikten sonra o mekânda sahneye çıkmanın sakıncası olmadığını düşündüm. Çünkü ben sahnede su içiyorum sadece. Bir müzisyenin sahne yapması elzemdir. Müzisyeni yaşatandır sahne.
Konservatuar eğitimi, sahneye çıkma fikri derken ailenizin yaklaşımı nasıl oldu?
Büyük zorluklar yaşadım. Büyük bir mücadeleydi. Sorun şu ki sanat hep hafife alınır bizim oralarda. Şöyle örnek vereyim. Bir tiyatrocu dostum var. Mardin’e turneye gidiyorlar. Oyunu oynuyorlar, herkes alkışlıyor falan. Babası diyor ki: ‘Oğlum çok güzel ettiniz, güldük, eğlendik ama bir de mesleğiniz olsaydı.’ Sanatı bir meslek olarak görmüyorlar. O yüzden ailemin kabullenmesi zordu. Anlayabiliyorum. Annem Suriyeli. Sadece gözleri görünecek şekilde giyinen çarşaflı biri. Böyle bir kadın, kızının sahneye çıkıp şarkı söylemesini nasıl hazmedebilir ki? Onları anlamaya çalışıyorum.
11 dilde şarkı söyleyebilme yeteneği çok kültürlü bir ailede yetişmekten mi kaynaklı?
Tabii. Zaten bu ülkede herkes dillerle çok yetenekli. Hemen herkesin ikinci bir dili var. Mesela aile içinde Arapça konuşuluyor, Ermenice konuşuluyor. Çok zengin bir etnik kökenden geliyoruz. Benimki de öyle. Anne, baba evde Türkçe, Arapça ve Kürtçe konuşuyor. Böyle olunca bu dillere karşı yeteneğimi geliştirdim. Fransızcaya karşı da inanılmaz bir ilgim vardı.
Parçalarını seslendirdiğiniz dillere hâkimiyetiniz ne derecede? Tam anlamıyla dil eğitimi olmasa da en azından parçaları doğru seslendirebilmek için.
Kürtçe, Arapça ve İngilizce biliyorum. Diğer dillerde ise sosyal çevremden faydalanıyorum. Ermeni bir arkadaşım var. Ermenice şarkıların artikülesini ve anlamını onunla çalışıyorum. Notalarını grup şefimle çalışıyorum. İspanyolcayı İspanyol, Yunancayı Yunan bir arkadaşımla çalışıyorum. İtalyanca parçaları, İtalyan biriyle çalışıyoruz. Almancada Almanya’da yaşayan arkadaşlarım yardımcı oluyor.
Sahnede değişik dillerden şarkılar söylemenizi dinleyici nasıl karşılıyor? Mesela daha çok hangi dilden parçalar istiyor dinleyenleriniz?
Ermenice parçaları çok istiyorlar. O kadar çok istiyorlar ki. Mesela bu hafta diksiyonlarından anladığım kadarıyla beş altı masada Ermeni dostlarımız vardı. En çok istenen diller, Türkçe, Kürtçe, Ermenice.
Farklı dillerde de olsa bu toprakların şarkıları, türküleri isteniyor yani…
Tabii. Türkiye’de öyle. Yurtdışına gittiğimizde değişiyor istekler. Yabancı dinleyicilerin hepsinin memleketinden söylemeye çalışıyoruz. Sevdikleri şarkılar oluyor. Mesela Bulgarca bir annenin ağıdı var okuduğum. O, çok isteniyor. Yani müzik evrensel olduğu için notalarla insanlara ulaşabiliyorsunuz.
Albümün yapımcılığını siz yapmışsınız. Birçok sanatçının dillendirdiği gibi ‘piyasada adamakıllı prodüktör yok’ fikrine mi sahipsiniz?
Mesela ilk albümüm tamamen gitar ağırlıklıydı. Çok dilli olmasını istemediler. Şirketin sahibi hakikaten Türkçe konuşamıyordu. Ama ‘Eğer Kürtçe okursan Türkiye’de yaşayamazsın.’ dedi. (Gülüyor) Yapımcıydı ama ben ona ‘yapamayımcı’ diyordum. Popun patladığı yıllardı. 1996’ydı. Ama dört yıl beklemek zorunda kaldım. Çünkü başka işler yapıp da müzik işini paravan kullanan şirketler vardı ki Unkapanı’nda, ben de maalesef o şirketlerden birine düşmüşüm. Yıllarca beklemek zorunda kaldım. 2000 yılında ilk albümü çıkarabildik. Bir de satan bütün albümlerimden hiçbir şey kazanmadım. O kadar emek, uğraş… Sadece sahneden kazandım. Sahneden iyi kazandım diyebilirim. Çünkü çok çalıştık. Sahne bizi yaşattı gerçekten. Ama albümlerden para kazanabildik. Bir de çoğu firma çıkardığı albümün yanında korsanını da çıkardı. En iyisi dedim ben yapayım bu işi.
En son Sony’deydiniz galiba…
Sony biraz bekletti beni. Neredeyse albümsüz dördüncü yılıma girecektim. Bu iş nankör bir iş. Hani müziğe iş demek istemiyorum. Bana göre İlahi bir şey. Fakat süreç çok nankör. Bir süre ekranda görmeyince, sesini duymayınca insanlar hemen unutabiliyor. Bizim de en verimli olduğumuz dönemler bu yaşlar. Ben kendim ayrılmak istedim Sony’den. Çok uğraştık ve dostça ayrıldık. Albümü bitirdiğimde tekrar bize getir, beraber çalışalım, promosyonunu biz yapalım dediler. Ben olmaz dedim. Bir şirkete yüzde 20 pay vererek her şeyi kendim yaptım. Çünkü bir önceki albümüm 45 bin satmıştı. İçinde Kürtçe parça olan bir albüm için çok iyi bir rakamdı bu. Mesela Civan Haco’nun son albümü 5 binde kalmıştı.
Konser organizasyonları da prodüktör sıkıntısı veya korsan gibi nedenlerle albümden kazanamayan sanatçıların tutunacağı bir dal oluyor. Konser talebi ne durumda?
Gidilmemiş yerlere gitmeye çalışıyoruz daha çok. Mesela Kürtçe okuyup da Karadeniz’e en çok giden sanatçı benim herhalde. Hepsi söyledi ‘İlk defa Kürtçe okuyan biri buraya geldi’ diye. Türkiye’nin birçok yerine gitmeye çalıştık. Batıda çok yere gittiğimizi söyleyemem. Doğuda gittiğimiz konserler büyük ilgi görüyor. Bir konserimizde hiç abartısız söylüyorum, beş yüz bin insan vardı. Çevre illerden gelmişler. Her konserimizde 40-50 bin dinleyicimiz oluyor. Böyle bir ilgi var yani. Görüyoruz dinleyici sayısı yüzle ifade edilen konserleri. Burada önemli olan şu: Duruşun doğru olursa insanların sana inanışı da artıyor. Sen onlara kaliteli müzik sunarsan onlar da tereddüt etmeden alıyor bunu. (www.rojinrojin.com)
Bazen cahil cüretim olsun istiyorum
Jan/Sızı albümüyle beste yapayım dedim korkarak. Eğitim alınca insan korkak oluyor. Ticaretteki gibi. Hiç eğitim almamış insan inanılmaz paralar kazanabiliyor. Ama eğitimli biri, her zaman ürkerek, daha temkinli hareket ediyor. Risklere göre hareket ediyor. Bu, bir yandan iyi, bir yandan da kötü bir durum. Ben eğer Adana’dan çıkıp diğer müzisyenler gibi arabeskçi olsaydım, toplumsal sorunlardan uzak öyle sözler yazabilirdim ki! Eğitim insanı biraz frenleyen, belki de olması gereken ahlak dozunu ayarlayabilen bir unsur. Ama bazen o cahil cüretinin bende de olmasını istemiyor değilim.
02.11.2008
ZAMAN GAZETESİ